Motor kullanmak neden bu kadar haz verir, neden bu kadar özgür hissettirir, neden bu kadar bizi farklı kılar diğer insanlardan?
Tabii ki bu farklılık tanımlamasını yaparken şovenist duygulardan arınmış, gerçek motorcuları kastediyorum.
Kimdir gerçek motorcu derseniz, aşağıdaki çiçeğin yapraklarının özelliklerini barındıran motorcuları kastettiğimi özellikle belirtmek isterim.
Gün ışımadan lahana gibi kat kat giyindiniz, soğukta, fırtınada ıslandığınız, üşüdüğünüz, çamurlarla yoldaşlık yaptığınız, kornalara, selektörlere “gark olduğunuz” bir yolculuk sonrası işinize vardınız. Çalıştınız, yoruldunuz, sonra paydos edip aynı şeyleri yaşayarak evinize ulaştınız. Peki, evinize vardığınızda diğer tüm fânilere göre olumsuz olan bu etkenlerin bizi mutlu hissettirmesinin sebebini hiç düşündünüz mü?
Haydi gelin birazcık lise yıllarımıza, biyoloji dersimize; vücudumuzun kendisini bizi sakinleştirmeye ve dinlendirmeye adamış (parasempatik) sinir sistemi dersine gidelim.
Sinir sistemimizin bu bölümünde “Vagus” denilen bir sinir yapısı var. Tıbbi kaynaklar, vücudun en uzun sinir yapısı şeklinde tanımlıyorlar. Beyin sapından başlıyor, bağırsaklara kadar uzanıyor. Yolda da ses tellerimizin bile içinde olduğu, hayatî tüm organlara selam veriyor. Sadece selam vermiyor, epey bir iletişimi de var. Hatta bu sistemin de etkin bir yöneticisi. Vücudu stresten uzak tutuyor. Kısaca beyinden vücuda, vücuttan da beyne mesaj iletimini sağlıyor bu arkadaş.
Ayrıca uyarıldığında kişiyi daha fazla sosyal ve dışa dönük yapan bir dizi sonuç oluşturuyor. Alzaymır hastalığına yakalanıp yakalanmama konusunda önemli bir işlevi olduğu biliniyor.
Peki, nasıl harekete geçiriliyor bu sinir bloğu?
Bu soruya uzmanlar, “Beyninizi şaşırtacak fiziksel eylemler yaparsanız Vagus’unuzu harekete geçirirsiniz” şeklinde cevap veriyor.
Ne demek beyin şaşırtmak? İzah edeyim:
Mesela, hiç ağlayan bir bebeği kucağınıza aldınız mı? Aldıysanız, ağlamasını nasıl sonlandırdınız? Ona sarıldınız ve sırtını hafifçe sıvazladınız. Parmaklarınızla minik minik pışpışladınız. Bu titreşimler ve sarılma refleksi, bebeğin salgı sisteminde bazı hormonların salgılanmasına neden oldu. Bunlar, bebeği sakinleştirip güven veren ve sizinle bağ oluşturmasına yol açan bir dizi hormonu harekete geçirdi.
Ya da hiç düşündünüz mü, neden çok üzgünken ya da sevinçliyken en yakınımızdakine sarılıyoruz? Nedir bizi buna sevk eden?
Benzer bir etki; soğuk su ile kısa süreli duş yapmak, soğuk su ile yüz yıkamak, kahkaha atmak, şarkı söylemek, nefes egzersizleri yapmak, yoga, masaj gibi etkinliklerle açığa çıkabiliyor.
(Detaya girmek istemiyorum. Doktor veya biyolog değilim. Bloğu da bilimsel bir makaleye çevirmek istemem. Merak edenler “Nörotransmitterler” başlığı ile araştırma yapabilir.)
Şimdi biraz düşünelim: Motor üzerinde iken bu tetiklemelerin hangisine muhatap olmuyoruz?
Bebeği sakinleştiren, sarıp sarmalama ve pışpışlama işlevi; peglere ayaklarımızın ayalarını yerleştirip depoyu dizlerle sıkıca sarmalarken vücudumuza benzer etki yaratmıyor mudur?
En güzel pışpış değil midir piston ve krankın motor bloğunda oluşturduğu, bizim ellerimizde hissettiğimiz titreşim?
Açık bir havada, açık bir viraja girerken verdiğimiz kontra ile yatan motor bize kahkaha attırmıyor mu?
Eşlik etmiyor muyuz kaskın içinden gelen bazen nihavent, bazen acem, bazen de uşşak besteye?
Daha iyi bir soğuk su ile yüz yıkama olur mu; bir kış günü çiseleyen yağmurda ya da Ovit Geçidi’ndeki dumanın içinde sürerken?
En iyi yoga değil midir doğru bir oturuş pozisyonu motosikletin üzerindeyken?
Peki, tüm bunlar bir yana, “Vagus”un kelime anlamının Latince’de “Gezgin” olması sadece bir tesadüf müdür?
80 yaşında da motosiklete binenler kulübüne üye olmak istiyorsak Vagus’umuza iyi bakalım.
Başlıktaki çiçeğin yapraklarını koparmamaya da dikkat edelim.
Herkese sürüş dolusu sevgiler.
Tabii ki bu farklılık tanımlamasını yaparken şovenist duygulardan arınmış, gerçek motorcuları kastediyorum.
Kimdir gerçek motorcu derseniz, aşağıdaki çiçeğin yapraklarının özelliklerini barındıran motorcuları kastettiğimi özellikle belirtmek isterim.
Gün ışımadan lahana gibi kat kat giyindiniz, soğukta, fırtınada ıslandığınız, üşüdüğünüz, çamurlarla yoldaşlık yaptığınız, kornalara, selektörlere “gark olduğunuz” bir yolculuk sonrası işinize vardınız. Çalıştınız, yoruldunuz, sonra paydos edip aynı şeyleri yaşayarak evinize ulaştınız. Peki, evinize vardığınızda diğer tüm fânilere göre olumsuz olan bu etkenlerin bizi mutlu hissettirmesinin sebebini hiç düşündünüz mü?
Haydi gelin birazcık lise yıllarımıza, biyoloji dersimize; vücudumuzun kendisini bizi sakinleştirmeye ve dinlendirmeye adamış (parasempatik) sinir sistemi dersine gidelim.
Sinir sistemimizin bu bölümünde “Vagus” denilen bir sinir yapısı var. Tıbbi kaynaklar, vücudun en uzun sinir yapısı şeklinde tanımlıyorlar. Beyin sapından başlıyor, bağırsaklara kadar uzanıyor. Yolda da ses tellerimizin bile içinde olduğu, hayatî tüm organlara selam veriyor. Sadece selam vermiyor, epey bir iletişimi de var. Hatta bu sistemin de etkin bir yöneticisi. Vücudu stresten uzak tutuyor. Kısaca beyinden vücuda, vücuttan da beyne mesaj iletimini sağlıyor bu arkadaş.
Ayrıca uyarıldığında kişiyi daha fazla sosyal ve dışa dönük yapan bir dizi sonuç oluşturuyor. Alzaymır hastalığına yakalanıp yakalanmama konusunda önemli bir işlevi olduğu biliniyor.
Peki, nasıl harekete geçiriliyor bu sinir bloğu?
Bu soruya uzmanlar, “Beyninizi şaşırtacak fiziksel eylemler yaparsanız Vagus’unuzu harekete geçirirsiniz” şeklinde cevap veriyor.
Ne demek beyin şaşırtmak? İzah edeyim:
Mesela, hiç ağlayan bir bebeği kucağınıza aldınız mı? Aldıysanız, ağlamasını nasıl sonlandırdınız? Ona sarıldınız ve sırtını hafifçe sıvazladınız. Parmaklarınızla minik minik pışpışladınız. Bu titreşimler ve sarılma refleksi, bebeğin salgı sisteminde bazı hormonların salgılanmasına neden oldu. Bunlar, bebeği sakinleştirip güven veren ve sizinle bağ oluşturmasına yol açan bir dizi hormonu harekete geçirdi.
Ya da hiç düşündünüz mü, neden çok üzgünken ya da sevinçliyken en yakınımızdakine sarılıyoruz? Nedir bizi buna sevk eden?
Benzer bir etki; soğuk su ile kısa süreli duş yapmak, soğuk su ile yüz yıkamak, kahkaha atmak, şarkı söylemek, nefes egzersizleri yapmak, yoga, masaj gibi etkinliklerle açığa çıkabiliyor.
(Detaya girmek istemiyorum. Doktor veya biyolog değilim. Bloğu da bilimsel bir makaleye çevirmek istemem. Merak edenler “Nörotransmitterler” başlığı ile araştırma yapabilir.)
Şimdi biraz düşünelim: Motor üzerinde iken bu tetiklemelerin hangisine muhatap olmuyoruz?
Bebeği sakinleştiren, sarıp sarmalama ve pışpışlama işlevi; peglere ayaklarımızın ayalarını yerleştirip depoyu dizlerle sıkıca sarmalarken vücudumuza benzer etki yaratmıyor mudur?
En güzel pışpış değil midir piston ve krankın motor bloğunda oluşturduğu, bizim ellerimizde hissettiğimiz titreşim?
Açık bir havada, açık bir viraja girerken verdiğimiz kontra ile yatan motor bize kahkaha attırmıyor mu?
Eşlik etmiyor muyuz kaskın içinden gelen bazen nihavent, bazen acem, bazen de uşşak besteye?
Daha iyi bir soğuk su ile yüz yıkama olur mu; bir kış günü çiseleyen yağmurda ya da Ovit Geçidi’ndeki dumanın içinde sürerken?
En iyi yoga değil midir doğru bir oturuş pozisyonu motosikletin üzerindeyken?
Peki, tüm bunlar bir yana, “Vagus”un kelime anlamının Latince’de “Gezgin” olması sadece bir tesadüf müdür?
80 yaşında da motosiklete binenler kulübüne üye olmak istiyorsak Vagus’umuza iyi bakalım.
Başlıktaki çiçeğin yapraklarını koparmamaya da dikkat edelim.
Herkese sürüş dolusu sevgiler.
Son düzenleyen: Moderatör: